10 Mayıs 2008 Cumartesi

MHP’NİN DİYET BORCU VE SİLAHSIZ KUVVETLERİN BLÖFÜ

“Türkı –İslam ülküsü”(!)
Bu sentez Ülkücülüğün tarihiyle aynı yaştadır ve Türkiye’de bu söylemin yegane sahibi çok yakın zamana kadar MHP idi.
“İdi” diyorum çünkü, özellikle doksanlı yıllardan sonra, bu söylemden iyice uzaklaştı. Bir kısım MHP’li yetkililer bunun aksini iddia etsede, yapılanlar ve özellikle “Anasol-Me hükümeti” zamanında bu partinin izlediği yol; kafalarda çizdiği profil, aksini göstermektedir. Yani aslında “Türk – İslam” sentezinin “İslami” yanı hep eksik kalmış, hatta ve hatta soyutlanmıştır. Bunun en son vede, en somut örneğini partinin başına Devlet Bahçeli’nin geçmesinden sonra , (1998 genel seçimlerinden sonra mecliste yemin törenin sırasında) gördük ve yaşadık. Seçim öncesi MHP’nin en “iddialı” vaatleri arasında başörtüsü sorununu “masaya yumruğunu vurarak” çözeceği vardı ama, sonuç tam anlamıyla “fiyasko”nunda ötesindeydi. Herkes “masaya yumruk vurulması”nı beklerken tam aksine seçim meydanlarında başında örtüsüyle oy isteyen Nesrin Ünal meclise başını açarak girdi. Sadece bununla kalınsa iyi ama, dahada kötüsü yaşandı. Merve Kavakçı baş örtüsüyle genel kurul salonuna girdi ve DSP milletvekillerinin sözlü lincine va tacizine maruz kalarak yemin ettirilmeyerek meclis kürsüsünün etrafına etten duvar örüldü. Hatta DSP genel Başkanı Bülent Ecevit’in talimatıyla “haddi bildirildi.”.Vatandaşlıktanda çıkarılarak Türkiye dar edildi. Tüm bunlar yaşanırken MHP ne yaptı derseniz; hiçbir şey yapmadı, sadece seyretti ve hatta Merve Kavakçı’nın milletvekilliğinin düşürülmesinde ve vatandaşlıktan çıkarılmasında DSP’ye “büyük yardımlar”ı dokundu.
Tüm bunlar, seçimler öncesi MHP’ye büyük ümitler bağlamış kitleleri kahretti ve MHP’nin hanesine “eksi” olarak kaydedildi. O gün kurul salonunda dik durup (Merve Kavakçı’ya değil!!) baş örtüsüne sahip çıkılsaydı, belkide bu sorun bu günlere kadar gelmeyecekti ve bu kadar baş örtüsü mağduru olmayacaktI.
Onun için diyorumki Devlet Bahçeli’nin Baş örtüsü konusundaki çıkışı bu güne kadar izlediği yolun ve yaptıklarının ya da (söz verdiği halde) yapmadıklarının bir “diyet”i olacaktır.
Yada buna rahatlıkla“günah çıkarma”da diyebiliriz.
Diğer yandan dikkatlerden kaçmayan bir durum daha var ki oda, belkide Devlet Bahçeli’nin siyasi hayatında millet yararına yaptığı ikinci icraatı olacaktır.
Birincisi: 2002’de başına gelecekleri görmüş ve ağzından “seçim” sözcüğünün çıkmasıyla ülkemiz seçime gitmiş ve “Anasol-Me hükümeti”nden kurtulmuştu. İkinciside (inşaallah sonu gelirse) başörtüsü kounusundaki çözüm önerisi ve AK Partinin elini güçlendirmesi…
Birde madalyonun diğer yüzü var!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İspanyada yaptığı başörtüsüne ilişkin açıklmanın ardından MHP derhal bir teklif sundu. Bu durum umutlarını MHP’ye bağlamış Ulusalcıları derin hayalkırıklığına uğratmış durumda. Daha dün, Bahçeli’yi göklere çıkaran kartelin kalemşörleri, bu gün yerden yere vuruyor.
Başbakan’ın kararlı tutumu ve Bahçeli’nin somut çözüm önersi karşısında şoka uğrayan çevreler acil olarak (şimdilik)”silahsız kuvvatler”i devreye soktu. Önce Yargıtay Başkanının tuhaf ve AK Partiyi ve MHP’yi kapatmakla tehdit eden açıklamaları; hemem bir gün sonra ise Danıştayın bu “paralel”deki destek açıklamaları…
Ee tabi bunun yanında daha düne kadar bir numaralı “millici” kesilen hatta ve hatta ateist olduğunu herkesin bildiği halde namaza durmaktan utanmayan, bazı kişilerin başörtülülere hakaretler içeren, kin kusan açıklamaları peş peşe gelmeye başladı “netekim”!!
Bütün bu topyekün saldırılar ve tehditler kesinlikle AK Parti ve MHP’yi yıldırmamalıdır. Bu işin geri dübüşü yoktur artık ve olmamalıdır. Cin şişeden çıkmıştır. Her iki partini tabanıda kesinlikle partilerine sahip çıkmalı, gerekirse yasalar çerçevesinde sokağa çıkarak demokratik haklarını kullanmalıdırlar.
Parti kapatma tehditleri içeren açıklamalar yapılsada, bu artık olmayacak bir durumdur ve yüksek yargıdan, daha doğrusu yüksek yargıda görevli savcılar tarafınadan, kişisel (gayri kanuni) olarak kanun dışı açıklamalar gelsede, bu “blöft”en öteye geçmeyecek-geçemeyecektir. Türkiyenin bu günkü şartlarında bu partiler kapatılamaz. Hadi bir an kapatıldığını düşünelim, hangisini kapatacaklar!
Kapatılması gerekiyorsa her iki parti (AK Parti ve MHP) birden kapatılmalıdır zira ikiside aynı “suçu” işlemektedirler.
Sadece AK Pertiyi kapatmak ne derece adil olur?
…..?
Sadece MHP’yi kapamak ne derece adil olur?
……?
İkisini birden mi!!.
..!!??
Güldürmeyin adamı…
Yüzde 47 oy almış bir AK Parti ve yüzde 14 oy almış MHP…
Yani yüzde 61 oy oranına sahip iki partiyi birden kapatmak için yargıçların bir değil, iki değil, üç değil… tam elli kere düşünmeleri gerekirki, bu “elli kere” düşünmenin sonunda bile ka-pa-ta-maz-laaar.
Bunu göze alamazlar.
Böyle bir şeyi göze almak “laik sistem”in toptan “intihar”ı olur.
Düşünsenize bir, partileri kapatılmış MHP’nin, deli-dolu, her an bir fünyenin fitilini ateşlemeye hazır genç tabanı ve fitili ateşlenmiş, yıllardır hor bakılan, öz vatanında parya muamalasi gören, manevi istekleri hep ötelenen, geri çevrilen canına tak, diyen bendini yırtmış seller gibi sokalarda akan ve öüne gelen her kuvveti (!!) ezen insan kitleleri…
İşte bütün bunları göze alabileceklerse, bu partileri kapatırlar ancak…
İnşaallah, böylesi hayal etmesi bile kabuslar yaşatan durumlar, olaylar olmadan başörtüsü sorunu bir çözüma kavuşur.
BU YAZI AYNI ZAMANDA
moralhaber.net'te yayınlanmıştır