10 Mayıs 2008 Cumartesi

K.MARAŞ’DAN SÖĞÜT’E; MHP'DEN LİMONA

“755. Söğüt Ertuğrul Gazi’yi anma şenlikleri” için Söğüt’e gelip gelemeyeceğimi soruyordu, telefonda Ilıca AK Parti teşkilat başkanı Turgut Ardıç. Memnuniyetle kabul ettikten sonra, sözleştik ve 9 Eylül 06 Cumartesi günü AK Parti İl Teşkilat kafilesine dâhil olduk. Saat 16.00 sularında İl Başkanlığı önünden yola koyulurken, arkamızdan Milletvekili Sayın Ali Sezal ve İl Başkanı Sayın Veysi Kaynak el sallıyordu…
Ertesi gün sabahın 07.00’sinde Söğüt topraklarındayız. Başı dumanlı dağları kıvrıla kıvrıla inen yoldan, aheste- aheste ilerliyor otobüsümüz.(Söğüt’te bizim Ilıca gibi “yol”dan muzdarip olsa gerek; çünkü çok dar, çok virajlı ve çok dik olan yol hiç yakışmıyor ecdâdımızın başkentine.) Ben, başımı cama dayamış dalıp gitmişim. İçimi garip duygular kaplamış. Bayırlarda, patikalarda sanki her an karşımıza Osmanoğulları’ndan bir süvari çıkacakmış gibi gözlerim hep arıyor, arıyor, arıyor… “Vay bee” diyorum kendi kendime, “demek burası Söğüt; demek bu topraklarda, bu dağlarda, bu diyarlarda kuruldu “oba”lar; bu topraklarda oynaştı koyunlar, kuzular, oğlaklar…”
Kendime geldiğimde otobüsümüz çoktan park etmiş; kafile başkanımız M.Beşen ağabeyimiz buluşma yeri ve saatini söylüyordu.
Bütün Söğüt “gelin gibi” süslenmiş bayraklarla, balonlarla, afişlerle. Aşırı bir kalabalık ve alabildiğine araç her yer, sabahın bu kadar erken saati olmasına rağmen. Gruplara ayrıldık ve attık kendimizi Söğüt’ün kollarına…
Seyrinde giden her şeyi ve şenliğin ahengini, MHP’li oldukları “hırçınlık”larından, ellerindeki “parti bayrakları”ndan ve “tahrik dolu” pankartlardan anlaşılan gruplar bozuyordu. Gerek yerli yersiz slogan atmaları; gerek üst aramasında polise zorluk çıkarıp yer- yer sataşmaları, oldukça sinir bozuyor; günün anlamına ve manevi atmosferine “limon” sıkıyordu adeta.
Saat 08.00’ gösterirken Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, hükümet konağının önünde halkla selamlaşıyordu ki, hemen yanıbaşımızda “devletin başına Devlet gelecek” (böyle giderse imkansız gibi görünüyor) sloganlarıyla MHP’liler zuhur ettiler. Yani, bazı basın organlarında “AK Parti’liler ve Başbakan’ın koruması ve yeğeni tahrik ettiler” diye haberler çıktı, ama hayır. Daha sabahın erken saatlerinde, MHP’li grupların hal ve hareketleri, olacakların habercisi gibiydi zaten. Gerisi malum… Ellerinden gelse(!) Başbakan’ı konuşturmayacaklardı ama, Başbakan “kuru gürültü”ye pabuç bırakmadı. Başbakan’ın kürsüye çıkmasıyla “tahrik dolu” sloganların, hakaretlerin dozu arttı. Akabinde çok nahoş olaylar ve çirkinlikler…
Aslında ne gerek vardı bütün bunlara. Bunlar yaşanırken hemen yanıbaşında türbesinde yatmakta olan Ertuğrul Gazi’nin kemikleri sızlamadı mı? Kim bilir, beklide sessizce, için- için ağlamıştır. Belki de haykırmıştır “evlatlarım(!) yapmayın, etmeyin, eylemeyin” diye, de duyulmamıştır, o hengâmede. Çünkü kavganın tarafları, öz be öz kardeştiler.
Neden böyle yaptı MHP’li kardeşlerimiz? Yoksa bir “sahiplenme” mi vardı Söğüt’ü. Oysa, Söğüt’e gitmeye ve o şenliklere katılmaya, kendini “Türk” hisseden her partinin, her kuruluşun, her insanın hele- hele Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak Sayın Erdoğan’ın; en az MHP’liler kadar hakkı yok muydu? “Türlük” ve onun manevi değerleri, ne MHP’nin; nede başka bir kişi ve kuruluşun, asla tekelinde değildir. Olamazda zaten.
Neyse, Ertuğrul Gazi’nin türbesini ziyaret edip, ruhuna fatiha’lar gönderdikten sonra, ayrıldık Söğüt’ten buruk ve tatsız bir şekilde. Konya yolumuzun üzerinde; Konya’dan geçip de Hz. Mevlâna’yı ziyaret etmeden olur mu? Olmaz tabî. “O” büyük insanı da ziyaret edip ruhuna “fatiha”lar gönderdikten sonra, istikamet K.Maraş dedi,k bastık gaza…
İyiydi, güzeldi, hoştu, tatlı bir yolculuk ve gezi olmuştu; uyumlu bir ekibimiz vardı “ama…” “Ama” sı var işte. “Ama”sı şu, ki bazı kendini bilmez gruplar ve kişiler bu tatlılığa “limon” sıkmasaydı daha iyi olacaktı. Bakınız MHP’li demek istemiyorum. Ben onları MHP’li olarak kabul etmiyorum. Zaten MHP’yle de “limon” bir araya gelmez.
Yoksa yanılıyor muyum?
Vahdeddin ZAİMOGLU MANŞET (YEREL) 25.09.06