Sanırım, K.Maraş Belediyesi en çok “eleştiri”yi, su konusunda alıyor. Çünkü, her ortamda, her platformda, insanlar; suyun pahalılığından muzdarip. (Hatta Sayın Mehmet Fiskeci’nin “Fresh FM”de hazırlayıp sunduğu AK Parti İl Başkanı Sayın Veysi Kaynak’ın konuk olduğu “Yerel gündem saati” proğramında da ele alınmıştı.) Tepkiler karşısında bu konu beni küçük bir araştırma yapmaya sevk etti:
Ankara’da insanlar, tükettiği suya göre “kademeli fiyat” tarifesinden para ödüyor. Örneğin; sıfır metreküpten 10 metreküpe kadar 0.72 YTL’den, 11 metreküpten 30 metreküpe kadar 1,86 YTL’den metreküp başına para öderken; bu fiyat İstanbul’da 1.60 YTL; Adana’da 1.15 YTL, Maraş’ta ise 1.30 YTL.
Demek ki suyu “pahalı”ya içiyoruz.
Yani “şartlar”ı göz önüne aldığımızda…
İyide neden?
Neden “bolluk içerisinde yokluk” çekiyoruz? Neden Maraş’ın her tarafı barajlarla çevriliyken, su pahalı? Neden, “Karasu” gibi büyük bir projeye rağmen su pahalı? Ya da, neden “Ayvalı barajı”nın suyu Antep’e veriliyor ve Antep suyu bizden ucuza içiyor? En azından bizde de, “kademeli tarife” uygulanamaz mı? Çok tüketenle az tüketen en azından aynı parayı ödemediği gibi; üstelik böyle bir uygulama, vatandaşı “tasarruf”a teşvik etmez mi?
Eskiden pazarcılar bir şey satarken “sudan ucuz” tabirini çok sık kullanırlardı. Şimdi, bu cümleler ne kadar da “nostaljik” kaldı değil mi? Demek ki bir zamanlar en ucuz şey suymuş.
Ya şimdi…
Gelelim şu kaldırım meselesine … Bence, bu konuda Belediye Başkanımız Sayın Mustafa Poyraz’a çok büyük bir haksızlık yapılıyor. Ne yani, bir şehrin, bir caddenin güzelliği ve “mimarî”si açısından kaldırımlar “ana unsur” değimlidir?
İnsanların Allah’ın en güzel “varlıklar”ı olarak en güzel kaldırımlarda yürümeye hakları yok mu dur?
Şehrimizin güzel ve düzenli kaldırımlara tabiî ki ihtiyacı var. O halde kaldırımlarda yapılmalı. Yani bu konuda yapılan eleştiriler dozunu aşmamalıdır. Hele-hele Başkan’a yakıştırılan “kaldırım Mustafa” yakıştırmasını çok “insafsız” buluyor ve bu sıfatı takanları daha sağlıklı düşünmeye davet ediyorum. Üstelik Sayın Başkanımızı, parke taşlarını ucuza mal etmek için kurduğu tesisten dolayı, bir kez daha tebrik ediyorum. Ellerine sağlık başkanım caddelerimizi güzelleştirmeye devam…
Yalnız benim kafama takılan bir soru var. Kaldırımlar yapılırken bakıyoruz caddenin bir tarafı yapılmış, çok “şâhane”; diğer tarafı ise yapılmamış, “berbat”!. İsterseniz şöyle bir dikkat edin, fark edeceksiniz. Yani caddenin her iki tarafını da yapan K.Maraş Belediyesi olduğuna; göre niye iki tarafı da aynı anda yapmaz ki? Yoksa, mahalle sınırlarından kaynaklanan bir “mevzuat” mı?
Şu şehir içindeki trafo binalarını “dekore etme” fikri her ne kadar geç kalınmış bir uygulama olsada; yine de güzel bir fikir ve şehrimize ayrı bir “estetik” katmaktadır.
Ahh, bir de şu doğalgaz hattını, caddeleri paramparça etmeden döşeyebilme imkanı olsa keşke; ama öyle bir teknoloji, maalesef icat edilmedi daha. Yollar delik-deşik; üstelik vaktinde de onarılmıyor. Sahi, neden iş biter bitmez, en kısa zamanda yapılmaz; neden araçların illaki bu çukurlara düşmesi, hasar görmesi ve kaza yapması beklenir? Üstelik, geçte olsa onarılan yollar, bir türlü eski halini almıyor. Lütfen, bu konuya biraz daha özen gösterelim.
Birde, şehrimizin belli başlı bölgeleri hariç, bir çok yerinde, yollar tam anlamıyla “vasat”. Yolda gidiyorsun her yer “yama”, her yer “köstebek yuvası”, insanı “sıtma tutmuş gibi” titretiyor. Arabada ne “rot” kalıyor ne “balans.” Şöyle dümdüz “kaymak gibi” bir asfalta hasretiz. Oysa şehrin her bölgesinde yaşayan insanın aynı “hizmet”ten yararlanmaya hakkı yok mu? Bu konunun biraz dikkatlerden kaçtığı kanaatindeyim. “Kul hakkı”na girer aman dikkat…
Öyle yerler/bölgeler var ki, bir yerden su patlamış, günlerce hatta haftalarca ööyle akıp gidiyor. Bir “Allah’ın kulu”, bir “yetkili” de “yahu bu su neden akıyor” demiyor. Bir vatandaş çekmiş kazmayı, yarmış asfaltı, “işini bitirip” toprakla doldurmuş çukuru, kalmış öyle artık, ne zaman onarılır; “hesab”ı sorulur mu/soruluyor mu bilemem.
Burada, “her şeyi belediyeden bekleme” alışkanlığını da, en kısa zamanda terk etmeliyiz. Çevremizde gördüğümüz, bir olumsuzluğu, bir yanlışı derhal yetkililere bildirmeliyiz. Unutmayalım ki, artık “köyde” yaşamıyoruz ve “şehirde yaşama”nında bir kuralı; bir “bedel”i vardır.
Daha “duyarlı” bir toplum; daha “yaşanabilir” ve daha “temiz bir çevre” için…
DÜZELTME: Geçen hafta, bu köşede yayınlanan “Ne olacak bu CHP’nin hali?” adlı yazımız üzerine CHP K.Maraş İl Başkanlığından bir açıklama geldi. Konuyla ilgili olarak İl Başkanı Sayın Selim Sümen; yaklaşık bir yıl önce bu göreve geldiğini; göreve gelmesinden bu yana K.Maraş’ın belde ve köylerinin büyük bir kısmını gezdiğini; ve buralarda teşkilatlanmaya gidildiğini, merkeze yeni donanımlar alınarak çağdaş bir yapıya kavuşturulduğunu, tüm teşkilatlarla sürekli iletişim içinde olduklarını; Genel Başkan Deniz Baykal’ın ziyareti sırasında 100 bin kişiyle yüz yüze görüştüğünü; ayrıca basına “parti çalışanını işten çıkarma” olarak yansıyan hadisenin tamamen gerçek dışı olduğunu ve söz konusu kişinin 4758 sayılı iş kanuna göre çalışmadığı; geçmiş yöneticilerden bazılarına danışmanlık yaptığını ve halen SSK’dan babasının emekli maaşını aldığını belirtmiştir. Ayrıca yazıda iddia edilenlerin aksine CHP’nin dinî değerlere her zaman saygılı olduğunu ve din özgürlüğünden yana olduğunu belirtmiştir. Basın ahlâkı ve ilkeli yayın anlayışımız gereği buradan paylaşıyor ve takdiri kamuoyuna bırakıyoruz.
Vahdeddin ZAİMOGLU